Nafaka Nedir? Nafaka Türleri Nelerdir?

Nafaka, ayrılık kararı veya boşanma davası sırasında ya da sonucunda, bir kişinin kendisine ve/veya müşterek çocuklara  mahkeme kararıyla, ailevi yükümlülük gereği maddi destek sağlaması anlamına gelir. Nafaka ne demek dendiğinde, boşanma ya da ayrılık sürecinde, ekonomik dengesizlikleri gidermek amacıyla bir eşin ve/veya çocuğun geçimine destek sağlamak amacıyla ödeme yapılması anlaşılır.

Türk Medeni Kanunu’na göre birden fazla türde nafaka düzenlenmiştir. Bunlar:

  1. Tedbir Nafakası
  2. Yoksulluk Nafakası
  3. İştirak Nafakası
  4. Yardım Nafakası

Dikkatinizi Çekebilir: Velayet Nedir?

  1. Tedbir Nafakası

Tedbir nafakası nedir sorusu boşanma sürecinde olan taraflar için oldukça önemlidir. Boşanma davası devam ederken, dava sonuçlanana kadar geçen süreçte, taraflardan birinin geçimini sürdürebilmesi ve/veya çocukların ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla verilen geçici nitelikteki nafakaya tedbir nafakası denir.

Türk Medeni Kanunu Madde 169– “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.”

Bu madde uyarınca hâkim, kadının, erkeğin ya da çocukların yaşam standartlarını korumak amacıyla nafaka tayin eder. Tarafların kusur oranı bu nafaka türünde dikkate alınmaz; zira tarafların kusur oranları yargılama sonuçlanmadan kesin olarak belirlenemeyecektir.

Tedbir nafakası bakımından ekonomik koşullar belirleyicidir. Özellikle çocuk bakımından hakim, çocuğun üstün yararı ilkesini gözeterek tedbir nafakasına hükmedebilir. Tedbir nafakası, talep olmaksızın da hâkim tarafından re’sen hükmedilebilir.

Çalışıyor olmak tedbir nafakası talep edilmesine veya hükmedilmesine engel değildir. Çalışmakta olan eşe de yaşam standartlarının düşmesi veya ekonomik olarak olumsuz etkilenmesi halinde tedbir nafakası hükmedilmesi söz konusu olabilir. Nafaka yükümlüsünün ekonomik durumu ve ödeme gücü de göz önünde bulundurulur.

Tedbir nafakasının özellikleri:

  • Geçici bir nafaka türüdür.
  • Dava sonuçlanıncaya kadar devam eder.
  • Kadın ya da erkek fark etmeksizin ekonomik durumu zayıf olan tarafa verilebilir.
  • Boşanma davası sona erdiğinde yoksulluk nafakası veya iştirak nafakası ile yer değiştirebilir.

 Tavsiye İçerik: Evlat Edinme Davası

2. Yoksulluk Nafakası

Yoksulluk nafakası, boşanma sonrasında ekonomik olarak yoksulluğa düşecek olan tarafa, diğer eşin maddi gücü oranında ödediği sürekli nafakadır.

T.M.K. Madde 175– “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.”

Yoksulluk nafakasının şartları:

–        Boşanma kararı kesinleşmiş olmalıdır.

–        Nafaka talep eden taraf boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmelidir.

–        Nafaka ödeyecek tarafın ödeme gücünün bulunması gerekir.

–        Nafaka talep eden tarafın diğer taraftan daha ağır kusurlu olmaması gerekir.

Yoksulluk nafakasına süresiz olarak hükmedilmesi mümkün olduğu gibi bazı hallerde sona ermesi de mümkündür. Yoksulluk nafakası nasıl sona erer?

–        Nafaka alacaklının yeniden evlenmesi,

–        Taraflardan birinin ölümü,

–        Haysiyetsiz hayat sürülmesi veya fiilen evliymiş gibi yaşanması hâllerinde mahkeme kararıyla kesilebilir.

Boşanan kadın ne kadar nafaka alır sorusu sıkça gündeme gelir. Bu nafakanın miktarı, tarafların yaşam standartlarına, gelir düzeyine ve sosyal durumlarına göre hâkim tarafından belirlenir. Dolayısıyla sabit bir tutar yoktur.

Yoksulluk nafakasına hükmedilmesinde somut olayın şartlarının değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Örneğin çalışma imkanı bulunmasına rağmen keyfi şekilde çalışmayan ve kendini bilerek yoksulluğa düşüren tarafın yoksulluk nafakası talebi hakim tarafından reddedilebilir.

Çalışıyor olmak da yoksulluk nafakası talep etmenin önünde bir engel teşkil etmez. Örneğin asgari ücretle çalışan tarafın yoksulluk nafakası talebini, diğer şartların da sağlanması halinde, mahkeme kabul edebilir.

Bu noktada alanında uzman bir avukattan destek almak hak kaybı yaşanmaması için oldukça önemlidir. 

3. İştirak Nafakası

T.M.K. Madde 327 gereği çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır.

İştirak nafakası nedir sorusu, çocuklu boşanma davalarında öne çıkar. Boşanma sonrasında velayet kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım, eğitim, barınma, sağlık gibi giderlerine katılmak amacıyla ödediği nafaka iştirak nafakasıdır. Velayeti almayan taraf, maddi gücü oranınca katkıda bulunur, bu katkı da iştirak nafakasıyla sağlanır.

İştirak nafakasının özellikleri:

  • Velayet hakkı kendisine verilmeyen taraf öder.
  • Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün gelirine göre belirlenir.
  • Çocuk reşit oluncaya kadar devam eder. Ancak eğitim sürüyorsa mahkeme kararıyla uzatılabilir.

Boşanma davası sırasında mahkeme tedbir nafakasına hükmetmişse, kararın kesinleşmesiyle bu nafaka iştirak nafakasına dönüşebilir. İştirak nafakası boşanma davası sırasında talep edilebilir. Boşanma sırasında talep edilmeyen iştirak nafakasının ayrı bir dava ile talep edilmesi mümkündür.

Anlaşmalı boşanmada çocuğun nafakası ne kadar sorusunun yanıtı, yine çocuğun ihtiyaçları ve nafaka yükümlüsünün mali durumu çerçevesinde belirlenir. Taraflar anlaşmalı boşanmada iştirak nafakasını da protokole yazarak belirleyebilir.

Asgari ücret alan biri ne kadar nafaka öder sorusu bakımından ise: hâkim, nafaka yükümlüsünün temel geçim ihtiyaçlarını gözetir. Asgari ücretli birinin ödeyeceği iştirak nafakası miktarı çocukların sayısına, yaşına, eğitim durumlarına göre değişiklik gösterir.

4. Yardım Nafakası

Yardım nafakası, kişinin yoksulluğa düşmemesi için, belirli şartlar dâhilinde talep edebileceği maddi yardım anlamına gelir. Bu nafaka türü, sosyal dayanışma ilkesiyle birlikte aile bireylerinin birbirine karşı sorumluluğunu esas alır.

T.M.K. Madde 364- “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.

Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.

Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.”

Yardım Nafakasının Şartları

Talep Eden Kişinin Yoksulluk Durumu: Nafaka isteyen kişi, temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak derecede yoksul olmalıdır. Bu yoksulluk; barınma, beslenme, giyinme, sağlık ve ulaşım gibi asgari hayat şartlarını sürdürememe şeklinde değerlendirilir.

Yargıtay’a göre yoksulluk, mutlak bir sefalet hali değil; ekonomik olarak başkalarının yardımına ihtiyaç duyacak düzeyde gelirsizliktir.

Nafaka Yükümlüsünün Ödeme Gücü: Nafaka yükümlüsü, mali durum olarak yardımda bulunabilecek kapasitede olmalıdır. Geliri, düzenli kazancı, taşınmazları, menkul değerleri ve ekonomik durumu bu kapsamda değerlendirilir.

Hısımlık: Yardım nafakası ancak belirli yakın hısımlar arasında istenebilir. TMK’ya göre bu hısımlar:

– Üstsoy (anne, baba, büyükanne, büyükbaba),

– Altsoy (çocuk, torun),

– Kardeşler

– Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır.

Hakim, davalının mali gücüne göre uygun bir miktarda nafakaya hükmeder.

Nafaka, aylık ödemeler şeklinde belirlenir. Hâkim gerekli görürse, nafakanın peşin veya toplu olarak ödenmesine de karar verebilir.

Nafakanın, yükümlülerin bir veya birkaçından istenmesi hakkaniyete aykırıysa hâkim, onların nafaka yükümlülüğünü azaltabilir veya kaldırabilir.

Yardım nafakasını sona erdiren haller:

  • Nafaka alacaklısının yoksulluktan kurtulması (örneğin işe girmesi),
  • Nafaka alacaklısının evlenmesi,
  • Nafaka borçlusunun ödeme gücünü yitirmesi (işten ayrılması, malvarlığı kaybı),
  • Taraflardan birinin ölmesi (nafaka şahsa bağlı bir haktır),
  • Nafaka alan kişinin haksız fiili, kötüniyeti,
  • Mahkeme kararıyla nafakanın kaldırılması.

 

Nafaka Alacaklarında Zamanaşımı Nedir?

Zamanaşımı, bir alacağın belirli bir süre içinde istenmemesi durumunda, borçlunun bu süre geçtikten sonra borcu ödeme yükümlülüğünden kurtulmasıdır. Nafaka borçlarında da alacağın tahsili için belli süreler öngörülmüştür. Bu sürelerin dolması hâlinde nafaka alacağı talep edilemez hale gelir.

Nafaka alacaklarında zamanaşımı süresi, nafaka türüne ve talep edilen alacağın niteliğine göre farklılık gösterebilir. Ancak genel kural olarak, nafaka alacakları “alacak hakkı” niteliğinde olup, Türk Borçlar Kanunu ve Yargıtay içtihatları çerçevesinde değerlendirilir.

Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca, kanunda aksine bir düzenleme yoksa, kişisel alacaklar için zamanaşımı süresi 10 yıldır. Ancak nafaka borçları için daha özel bir hüküm söz konusudur. Yargıtay uygulaması da bu konuda oldukça istikrarlıdır.

Nafaka alacakları tekrarlayan edim niteliğindedir. Her ay ödenmesi gereken bir borç olduğundan, bu tür borçlarda her bir nafaka taksiti ayrı bir alacak hakkı doğurur. Dolayısıyla, ödenmeyen her ay için nafaka alacağı zamanaşımı süresi ayrı ayrı işler.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, nafaka alacaklarında her bir aylık taksit için 1 yıllık zamanaşımı uygulanır. Bu süre, her bir ödenmeyen taksitin vadesinden itibaren başlar. Yani 1 yıl içinde talep edilmeyen nafaka taksitleri için zamanaşımı def’i ileri sürülebilir.

Ancak nafaka alacağına ilişkin ilamlı (mahkeme kararına dayanan) bir icra takibi başlatılmışsa, bu durumda İlâmın icrası niteliğinde olduğundan 10 yıllık zamanaşımı süresi devreye girer (İİK m. 39). Yani ilamlı takipte nafaka alacağının tamamı için 10 yıl boyunca tahsil imkânı vardır. Bu durumda ilamın kesinleşmiş olması gerekir.

 

Nafaka Davası Yargıtay Kararları

  1.     Davalının çalışma karşılığı elde ettiği gelir yoksulluğunu ortadan kaldırmadığından, yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılması yerine hakkaniyet gereği uygun bir miktarda azaltılması gerektiğine karar verilmiştir.

 

Hukuk Genel Kurulu         2017/1025 E.  ,  2019/1135 K.

 

“Taraflar arasındaki “yoksulluk nafakasının kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ….. “.Hukuk Genel Kurulu’nun yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir. (…07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 sayılı kararları). Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır…..Başka bir anlatımla, davalının eline geçen toplam gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir.
Davalının, 272.50 TL yetim aylığı ve 150 TL kira geliri elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil, azaltılmasına etki edecek olgulardandır.
O halde, mahkemece yapılacak iş; tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, nafakanın(çoğun içinde az da vardır ilkesi gereğince) TMK’nın 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi gereğince, nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır….


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Öncelikle, yoksulluk nafakasına ilişkin açıklama yapmakta yarar bulunmaktadır.
Yoksulluk nafakası, boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. maddesinde:
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118; 04.07.2019 tarihli ve 2017/2-2417 E., 2019/871 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Ayrıca madde metninden de anlaşılacağı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D.:Türk Medeni Hukuku, Aile Hukuku, İkinci Cilt, Ocak 2019, s. 302).
Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.
…. Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında somut olay değerlendirildiğinde, davalının belirtilen şekilde gelir elde etmesi, nafakanın kaldırılmasına değil azaltılmasına etki edecek olgulardan olduğundan, mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak, davalının yoksulluluğunun ortadan kalkmadığı gözetilmekle, 4721 sayılı TMK’nın 4. maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi uyarınca nafakanın uygun bir miktarda indirilmesi gerekmektedir.

 

  1.     Boşanma davası süresince tarafların gelir durumu farklı olsa da, evlilik birliğinin giderlerine güçleri oranında katılma yükümlülüğü devam ettiğinden, daha yüksek gelire sahip eş lehine de tedbir nafakasına hükmedilebileceği kabul edilerek direnme kararı uygun bulunmuştur.

 

Tedbir nafakasına ilişkin karara hükmedilirken tarafların kusur durumu ölçü olarak alınmaz.

 

Hukuk Genel Kurulu         2019/107 E.  ,  2022/318 K.



17. Görüldüğü üzere, TMK ile düzenleme altına alınan hükümler uyarınca eşler; varsa çocukları ile birlikte ortak konut kavramı ile açıklanan ve barınma amacı ile kullanmakta oldukları konut veya konutlarda birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak, yardımcı olmak ve birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunda oldukları gibi, evlilik birliğinin kurulması ile birbirlerine karşı; birlikte yaşama, oturacakları konutu seçme, birliği yönetme, kadının önceki soyadını kullanma, birliği temsil ve son olarak meslek veya iş seçimi konularında hak ve yükümlülüklere sahip olurlar ve sahip oldukları bu hak ve yükümlülükler birliğin sona erme anına kadar devam eder. İşte eşlerden birisi bu yükümlülüklerini ihmal eder veya kasten yerine getirmezse istek üzerine hâkim, olumsuzluğun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
18. Eşler arasında boşanma davası açılması hâlinde ise davaya bakan hâkim gerekli olan geçici önlemleri kendiliğinden almalıdır. Bu durum, TMK’nın “Geçici önlemler” başlıklı 169. maddesi ile “Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu madde uyarınca alınacak önlemlerden “barınma” Kanun’un 186/1., “geçim” 185/3., “malların yönetimi” 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267., “çocukların bakım ve korunması” 185/2. maddeleri ile düzenleme altına alınmıştır.
19. Bu düzenlemelere göre boşanma veya ayrılık davası hangi eş tarafından açılırsa açılsın hâkim dava tarihinden itibaren davanın devamı süresince istek olmasa bile Kanun’dan doğan alınması gerekli bu önlemlerin alınması için kendiliğinden harekete geçecektir. Zira evlilik birliğinin kurulması ile eşlerin birbirlerine karşı yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan tüm hak ve yükümlülükleri, boşanma davası açılması ile değil, birliğin sona erme anına kadar devam etmektedir. Dolayısıyla boşanma davası açılsa da eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılmak zorunlulukları doğal olarak devam ettiğinden hâkim; eşlerin ekonomik güçlerini, gelir ve giderlerini, mal varlıkları bulunup bulunmadığını varsa bunların değer ve gelirlerini araştırıp belirleyecek, çocukların hangi eş yanında olduğunu tespit edecek, bir eşin diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse ne miktar vereceğini, yine eşler ergin olmayan çocukların bakım, eğitim ve gözetimine birlikte özen göstermek zorunda olduklarından, çocuklar için de, çocuk yanında olmayan eşin, diğer eşe nafaka verip vermeyeceğini, verecekse miktarını saptamak zorundadır. Burada eşlerin her birinin “ekonomik gücü, mal varlığı ve geliri” diğer eşin yükümlülüğünü belirlemedeki bir ölçütten ibarettir. İşte boşanma veya ayrılık davasının açılma tarihinden, dava sonuçlanıncaya kadar devam edecek olan bu nafakaya tedbir nafakası denilmektedir. Boşanma kararının kesinleşmesi ile bu nafakalar koşulları var ise eş için yoksulluk, çocuk için ise iştirak nafakası olarak devam eder.
20. Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi; yasal gerekçesinde de açıklandığı üzere 743 sayılı Medeni Kanun’un 137. maddesinin sadeleştirilmiş şekli olup, herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Dolayısıyla evvelden beri uygulanan bu hükme göre hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan geçici önlemleri bu konuda bir talebin varlığını aramaksızın kendiliğinden almakla yükümlüdür. Geçici bir önlem niteliğindeki talebe bağlı olmaksızın takdir edilen tedbir nafakası kural olarak davanın başından itibaren, karar kesinleşinceye kadar hüküm altına alınır. Dolayısıyla, tedbir nafakası takdirine ilişkin kararın, davanın açıldığı tarih itibariyle tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına ilişkin araştırma sonuçlarının dosyaya gelişini takiben hemen verilmesi gerekir. Bu aşamada tarafların kusur durumu belirlenemeyeceğine göre verilecek kararda kusur durumu bir ölçü olarak alınamayacağı gibi, nihai kararla belirlenen kusur durumu da tedbir nafakasının kaldırılmasını ya da iadesini gerektirmez. Zira tarafların “kusur durumu” hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur değildir. Dahası Kanun’da, tedbir nafakası yönünden tarafların kusurlu olup olmamaları bir unsur olarak yer almamaktadır. Bu nedenle, hâkimin kusur durumuna bakmaksızın davanın en başında bu geçici önlemi alması ve buna bağlı olarak da tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını tespit edip, uygun ve geçici nitelikte bir nafaka takdir etmesi bir zorunluluktur. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarihli ve 2011/2-533 E., 2011/670 K. sayılı kararı ile de benimsenmiştir…..Yapılan yargılamada dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre kadının kurum avukatı olarak, erkeğin ise özel sektörde çalıştığı anlaşılmaktadır. Boşanma davası açılmasıyla eşlerin birbirlerine karşı evlilik birliğinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam ettiği hususu tartışmasız olduğuna göre; boşanma davasının açılmış olması nasıl ki eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyorsa, aynı şekilde birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorunluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Eşlerin açılan boşanma davası nedeniyle ayrı yaşamaları, ortak çocukla birlikte tek başına yaşanmak zorunda kalınan evin en azından elektrik, su, doğal gaz, aidat, iletişim, varsa kira vs. gibi zorunlu ortak “geçim” giderlerini sonlandırmamakta, aksine bu giderler devam etmektedir. İşte eşler, her ne kadar boşanma aşamasında da olsalar; kanundan doğan bu yükümlülükleri gereği devam eden zorunlu giderlere güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılmak zorundadırlar. Tarafların gelirinin bulunması TMK’nın 169. maddesine dayalı tedbir nafakası hükmedilmesine engel değildir. Bu nedenle eldeki davada her ne kadar tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında kadının erkeğe oranla daha fazla maaş aldığı görülse de, bu durum ancak diğer eşin birlik giderlerine katılmadaki oranını belirlemede bir ölçü olarak değerlendirilebileceğinden direnme kararı yerindedir.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Medeni Kanun’da yer alan kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hükmün TMK ile değiştirilerek, eşlerin evlilik birliğinin giderlerine katılma konusunda eşitlik ilkesinin kabul edildiği, dolayısıyla artık her iki eşin de giderlere katılmak zorunda olduğu, giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin güçlerinin esas alındığı, TMK hükümlerine göre eş yararına tedbir nafakasına hükmedilebilmesi için tarafların malî durumlarının bunu gerekli kılıp kılmadığına bakılması gerektiği, bu husus gözetildiğinde somut olayda davalı eşe göre ekonomik durumu çok daha iyi olan davacı eş yararına tedbir nafakasına hükmedilmesinin mümkün olmadığı, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.”