Noterlik, kamu güvenine dayalı bir meslek olup, noterlerin işlemlerine yüksek düzeyde güven atfedilmektedir. Bu nedenle noterler, görevlerini yerine getirirken meydana gelebilecek zararlardan, kusurlarına bakılmaksızın sorumlu tutulurlar. Eğer noter bir işlemi hiç yapmazsa, hatalı yaparsa ya da eksik yaparsa, bu durumdan zarar gören kişiler noter aleyhine maddi ve/veya manevi tazminat davası açabilir. Sorumluluk, yalnızca doğrudan yapılan işlemlerle sınırlı olmayıp, en basit ihmal veya tedbirsizlikten doğan zararları da kapsar. Bu çerçevede noterler, ağırlaştırılmış ve objektif nitelikte bir sorumluluk rejimine tabidir. Söz konusu sorumluluk açısından herhangi bir üst sınır öngörülmemiş olup, zarar ne ölçüde büyükse, noter de aynı oranda sorumlu olacaktır. Bu durum, noterlik mesleği açısından güçlü bir mali güvence sisteminin varlığını zorunlu kılmaktadır.
Tavsiye İçerik: Fazla Mesai Ücreti Nedir?
İçindekiler
Noterin Hukuki/Tazminat Sorumluluğu Nedir?
Noterlik, 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca, hukukî güvenliğin sağlanması ve hukukî uyuşmazlıkların önlenmesi amacıyla gerçekleştirilen işlemlerin belgelendirilmesine yönelik bir kamu hizmetidir. Bu niteliği gereği noterler, yaptıkları işlemlerde hem taraflar arasındaki irade beyanlarının doğru şekilde yansıtılmasından hem de işlemlerin usulüne uygun olarak gerçekleştirilmesinden sorumludur.
Noterlerin atanması, görevleri, işlem usulleri, belgelerin düzenlenme şekli ve noterlik hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin ayrıntıların düzenlenmesi amacıyla Adalet Bakanlığı tarafından Noterlik Kanunu Yönetmeliği çıkarılmıştır. Bu yönetmelik noterlik faaliyetlerinin hukuka uygun, düzenli ve güvenli biçimde yürütülmesini sağlamayı amaçlar. Noterlik Kanunu 7. Maddede noterlerin yapabileceği işlemler düzenlenmiştir.
Noterlerin, görevlerini yerine getirirken gerçekleştirdikleri fiil veya ihmaller neticesinde kişilere zarar vermeleri hâlinde, hukuki sorumlulukları doğar. 1512 sayılı Noterlik Kanunu 162. maddesinin birinci fıkrası uyarınca,
“Noterlerin yaptıkları işlemlerden dolayı uğranılan zararlar için Devletle birlikte noter de müteselsilen sorumludur.”
Bu düzenleme uyarınca noterlerin hukuki sorumluluğu, kusura dayalı sorumluluk rejiminden farklı olarak, kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde değerlendirilir.
Noterin bir işlemi hiç yapmaması, hatalı veya eksik şekilde yapması yahut sahte belge ya da kimlik üzerinden işlem tesis etmesi gibi fiiller, maddi veya manevi zararların doğmasına sebebiyet verdiği ölçüde tazminat sorumluluğunu gündeme getirir.
Uygulamada noterin tazminat sorumluluğunu doğuran başlıca fiiller şunlardır:
– Noterin görevini ihmal etmesi veya mevzuata aykırı şekilde yerine getirmesi,
– Hatalı yahut eksik işlem tesis etmesi,
– Sahte vekâletnameye dayanarak işlem yapması,
– Sahte kimlik ile işlem yapan kişiler adına hukuki işlem düzenlemesi.
Noterlik Kanunu’nda noterin sorumluluğu zamanaşımı süresi düzenlenmemiştir. Doktrin süre bakımından özel bir hüküm getirilmediği hallerde Türk Borçlar Kanunu 72. Maddesinin uygulanması gerektiğini savunur. Böylece noter çalışanı ya da noterin işleminden doğan zararlarda sorumluluk fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Noter hakkında başlatılan soruşturma halinde, noter görevinden geçici olarak uzaklaştırılır ancak noterlik hizmetinin kesintiye uğramaması için geçici yetkili noter atanır.
Dikkatinizi Çekebilir: Sürekli Sakatlık Tazminatı Nedir?
Noterlerin Kusursuz Sorumluluğunun Şartları
1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca, noterler ve noter çalışanları tarafından yapılan işlemlerden doğan zararlar bakımından kusursuz sorumluluk ilkesi geçerlidir. Bu sorumluluk rejimi gereğince, noter veya çalışanının fiilinden kaynaklanan zararın tazmini için kusurun varlığı aranmaz.
Noterin kusursuz sorumluluğunun oluşabilmesi için aşağıdaki unsurların bir arada bulunması gerekir:
- Noterin veya noter çalışanının bir işlem veya eyleminin varlığı: Sorumluluğun doğabilmesi için noterlik faaliyetleri kapsamında fiilen bir işlem yapılmış olması gerekmektedir. Bu işlem noter tarafından bizzat ya da noter çalışanı aracılığıyla gerçekleştirilmiş olabilir.
- Bu işlemden dolayı bir zararın meydana gelmesi: İşlem sonucunda, maddi veya manevi bir zarar ortaya çıkmalıdır. Zararın varlığı, tazminat talebinin temelini oluşturur.
- İşlem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması: Noterin yaptığı işlem ile zarar arasında doğrudan ve nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. Bu bağın varlığı, zarar ile işlemin birbiriyle bağlantılı olduğunu gösterir.
Noterlerin Hukuki Sorumluluğunu Kaldıran Haller
Noter, gerekli özeni göstermiş olmasına rağmen zararın gerçekleşeceğini kanıtladığı takdirde, tazminat sorumluluğundan kurtulabilir. Bu noktada ispat yükü noter üzerindedir; sadece iddiada bulunması yeterli olmayıp, zarar ile noterin işlemi veya eylemi arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıracak durumu somut delillerle ispatlaması gerekmektedir.
Noterin tazminat sorumluluğunu ortadan kaldırabilecek durumlar şunlardır:
– Mücbir Sebebin Varlığı: Noterin iradesi dışında gelişen ve önlenmesi mümkün olmayan doğal afetler (yangın, sel, deprem gibi) gibi mücbir sebeplerin zarara yol açtığını kanıtlaması halinde sorumluluktan muaf tutulur.
– Zarar Görenin Tam Kusuru: Zararın, tamamen zarar gören kişinin ağır kusurundan kaynaklandığını noter ispat ederse, tazminat yükümlülüğü ortadan kalkar.
– Üçüncü Kişinin Ağır Kusuru: Zararın, üçüncü bir kişinin ağır kusurundan ileri geldiğinin kanıtlanması halinde de noter sorumluluktan kurtulabilmektedir.
Eğer yukarda belirtilen hallerden herhangi biri mevcut değilse noterin veya çalışanları işlemden kaynaklı doğan zarardan sorumludur.
Notere Tazminat Davası Açılması ve Sorumluluğu Yargıtay Kararları

KARAR
- Hukuk Dairesi 2020/2002 E. , 2020/5494 K.
…
Noterlik Kanunu’nun 1. maddesinde; noterliğin bir kamu hizmeti olduğu ve noterin, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendirdiği belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin, yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluktur.
Noterler, devlet adına bir takım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmîleştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkânsız hâle getiren, hukukî sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır.
Noterlik Kanunu’nun 82. ve İcra İflas Kanunu’nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır.
Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları, hâlen yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde hüküm altına alınmış olup; stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterlerin, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumlu oldukları, noterin, ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebileceği hükme bağlanmıştır.
Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple, noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Tüm kusursuz sorumluluk hallerinde olduğu gibi zarar gören davacı, davalı noterin kusurunu kanıtlamak zorunda değildir. Zarar gören davacı, yalnızca, zararla eylem arasındaki uygun illiyet bağını kanıtlamak zorundadır. İlliyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi sorumlu tutulmayacaktır. Mücbir sebep, zarar görenin tam kusuru ve üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir ve kusursuz sorumlu olan kişi sorumluluktan kurtulur. Buna göre, noter, gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak, gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir.
Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Noterin hukukî sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi hâlinde noterin hukukî sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir. Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade, daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır.
Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani, özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı, zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Zira; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır.
Noterin, ilgililerin hukukî menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır. Noterlik Kanunu’nun 72. maddesine göre noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlaması ve tetkik etmesi yani grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hâllerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlâlidir.
Belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması hâlinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak, detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hâller “somut sorumluluk nedenleri” olup, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebepleri, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Öte yandan; Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesinin 1. fıkrası uyarınca; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.”
…
- Hukuk Dairesi 2020/2002 E. , 2020/5494 K.
“…Noterlik Kanunu’nun 162. maddesine dayalı kusursuz sorumluluk olup, oluşan zarar ile davalı noter işlemi arasında uygun illiyet bağının kurulduğunun kabulü gerekir. Davalı noterin kusursuz sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde nedensellik bağının kesildiğini ispat külfeti ise, davalı notere düşmektedir.
Davacının kaporta ustası olduğu dikkate alındığında; satıcı ve araç hakkında yeterli araştırma yapmaması ve satışa esas olan belgeler ile satıma konu aracın şase numarasını satış işlemi öncesinde incelememesi, noterde satış işlemi yapılmadan önce kendisinden beklenen özeni gösterip olaya uygun bir araştırma yapmaması -bu tür kontrolleri mesleği gereği rutin olarak yapması gereken- davacının bölüşük ( müterafik ) kusurunun varlığını göstermektedir. Dava konusu olayda, davacıya yüklenen kusur müterafik kusur seviyesinde olduğundan ağır kusuru olduğu belirtilerek illiyet bağının kesildiğinin kabul edilmesi doğru görülmemiştir.
O halde, İlk derece mahkemesince; aslı temin edilemeyen, bu nedenle iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı tespit edilemeyen sahte nüfus cüzdanına istinaden, söz konusu araç satış işleminin yapıldığı, davalı noterin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, illiyet bağının kesildiğinin davalı noter tarafından ispat edilemediği dikkate alınarak ve davacının bölüşük ( müterafik) kusurunun da varlığı kabul edilerek, davalı noterin sorumlu olduğu tazminat miktarından uygun bir indirim yapılması gerekirken, yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir….”